İnsan, tarih boyunca güzel kokunun peşindeydi. Soyluluğun göstergesi, kendine olan saygının ifade biçimi, güzel kokmaktı. Bu sebepledir ki gülün kokusu, insanların alakasını cezbetti. Güzel kokulu gülleri, tanrıların güzel kokuları sevdiğine inanarak başlarda tütsü olarak kullanan eski medeniyetler, zamanla aromaterapi bitkilerinden yağlar elde etmeyi başarmış ve çeşitli alanlarda kullanmaya başlamışlardır.
Eski Mısır’ın iki soylu kadını; Nefertiti ve Kleopatra gülün kokusuna kapılıp, her daim gül kadar güzel kokmak için vücutlarını gül yaprakları ile ovdurdukları bilinmektedir. Döneminin parfüm üstadı sayılabilecek uzmanlıkta olan Nefertiti’nin aromaterapi yağlarından oluşan parfümler ürettiği ve kullandığı düşünülmektedir. Kleopatra’nın da süt banyolarını gül yaprakları ile bezediği, Marcus Antonius’un ayaklarının altına gül yaprakları saçtırdığı hatta gülü afrodizyak olarak kullandığı bilinir ve Jules Sezar ve Marcus Antonius’u güzel kokusuyla etkilediği rivayet edilir. Parfümün önemli olduğu eski Mısır’da firavunlar, rahipler tarafından kokulu aromaterapi yağlarıyla ovulduktan sonra taç giyiyorlardı.
Romalı kadınlar ise gülü, güzellik iksiri olarak kullanılmıştır. Romalı kadınların, gül suyuyla yıkandıkları ve güzellik reçetelerine gülü dâhil ettikleri bilinmektedir. Roma döneminde gülün antiseptik ve antibakteriyel özellikleri keşfedilmişti. Bu nedenle şifa amaçlı da kullanıyordu.